Nükleer maddelerin gerek nükleer reaktörlerde gerekse tıbbi ve endüstriyel kullanımı sonucunda radyoaktif atıklar oluşur. Kaynağı ne olursa olsun ortaya çıkan bu radyoaktif atıklar güvenli, ekonomik ve çevrenin ve halkın kabul edebileceği bir şekilde yönetilmek zorundadır.
Radyoaktif Atık Tipleri
Radyoaktif atıklar taşınma, depolama ve atık düzenlemelerini kolaylaştırmak için içerdiği radyoaktif malzemenin konsantrasyonu ve radyoaktif kaldıkları süre dikkate alınarak sınıflandırılırlar. Kategorilerin tanımı ülkeden ülkeye değişmekle beraber radyoaktif atıklar düşük seviye, orta seviye ve yüksek seviyeli atıklar olarak sınıflandırılabilir.
Düşük seviyeli atıklar (DSA), normal olarak işçi tulumları, taşıma kapları, şırıngalar gibi malzemelerin az miktardaki kısa ömürlü radyoaktivite ile teması sonucu oluşur. DSA’lar genellikle lastik eldivenler kullanılarak işleme tabi tutulur. Nükleer güç santrallerinin hizmetten çıkarılması esnasında oluşan bir çok atık DSA sınıfına girer.
Orta seviyeli atıklar (OSA), tipik olarak nükleer malzeme ile birlikte kullanılmış ekipman veya radyoaktif akışkanların temizlenmesinde kullanılmış iyon değişim reçineleri gibi daha çok endüstriyel malzemelerdir. Bunlar tipik olarak ihmal edilebilir düzeyde ısı üretirler, fakat kısa veya uzun süreli radyasyon yayarlar ve korunmak için zırhlama gerekir. Kullanılmış nükleer yakıtların yeniden işlenmesi sırasında yakıtın çözülmeyen metal kısımlarını içeren atıklar OSA kategorisinde değerlendirilir.
Yüksek seviyeli atıklar (YSA), fisyon reaksiyonu sonucunda ortaya çıkan yüksek derecede radyoaktif ve uzun ömürlü elementleri içerirler. Yüksek seviyeli atık kategorisinde ayırım yeniden işlenilmeyecek olan kullanılmış nükleer yakıt (KNY) ve yeniden işleme uygulamasının kalıntıları arasında yapılır. Bu iki alt grup biçim ve içerik olarak farklılıklar arz etseler de (örneğin yeniden işleme atıkları akışkandır) benzer şekilde yönetilirler.
Atıkların işlenmesi ve taşınmasında en önemli faktör atıkların radyoaktivite seviyeleridir. Fakat atıkların nihai depolanması için diğer bir önemli faktör, radyoaktif izotopların yarı ömürleriyle belirlenen izole olarak saklanacak zamanın uzunluğudur. Yüksek seviyeli atık ve kullanılmış nükleer yakıtta bulunan bazı uzun ömürlü izotoplar için binlerce yıllık izolasyon gerekir.
Radyoaktif izotopların yarı ömrü, başlangıçtaki atom sayısının yarısının bozunması için gereken süredir. Yarı ömür izotopa göre, bir saniyeden az bir süreden sonsuza kadar (kararlı durum) değişir. Şekil 4.1’de beş yarı ömürden sonra kalan radyoaktif izotop miktarının orijinal miktarın %3,125’i olduğu görülmektedir. On yarı ömürden sonra ise orijinal miktarın %0.1’inden azına ineceği hesaplanabilir. Tablo 4.1’de yüksek seviyeli atık ve kullanılmış nükleer yakıtların şartlarının saptanmasında önemli olan bazı izotoplar gösterilmektedir. Tabloda yer alan Sezyum, Stronsiyum ve Teknesyum fisyon ürünleridir; diğerleri ise nötron yakalama reaksiyonunun sonucudur.
Tablo 4.1. Bazı YSA izotopları
İzotop |
Yaklaşık yarı ömür |
Stronsiyum-90 |
29 yıl |
Sezyum-137 |
30 yıl |
Amerisyum-241 |
430 yıl |
Amerisyum-243 |
7 400 yıl |
Plütonyum-239 |
24 000 yıl |
Teknesyum-99 |
213 000 yıl |
Şekil 4.1. Yarı Ömrü Beş Gün Olan Bir Radyoaktif Elementin Bozunumu
Nükleer enerjiden kaynaklanan radyoaktif atıkların hacimleri
Yüksek enerji yoğunluğu sebebiyle nükleer enerji üretimi sonucunda diğer enerji üretim seçenekleriyle karşılaştırıldığında üretilen birim enerji başına hacim olarak daha az atık oluşturur. Değişik reaktör ve yakıt çevrimleri, değişik miktarlarda ve tipte atık oluşturur. Tablo 4.2 nükleer enerji üretiminde oluşan atık hacimleri hakkında genel bir fikir vermektedir.
Tablo 4.2. 1000 MWe’lık LWR Tarafından Üretilen Radyoaktif Atık Hacmi (m3/yıl)
Atık tipi |
Açık yakıt çevrimi |
Kapalı yakıt çevrimi |
DSA/OSA |
50-100 |
70-190 |
YSA |
0 |
15-35 |
Kullanılmış Yakıt |
45-55 |
0 |
Geliştirilen uygulamalar ve teknolojiler nedeniyle üretilen birim elektrik başına atık miktarlarında ve bir anlamda işletme ve bakım harcamalarında kısmen azalmaya doğru bir eğilim vardır.
Bu miktarları bir perspektife oturtmak için, çok büyük miktarlardaki radyoaktif atığın, aynı zamanda fabrikalar, hastaneler ve kanser tedavi merkezleri tarafından da ortaya çıkarıldığı ve bir bütün olarak radyoaktif atığın her yıl endüstriden çıkan toksik atıkların sadece ufak bir kısmı olduğu ve yine toplumun toplam atığının daha da küçük bir bölümünü teşkil ettiği unutulmamalıdır (Şekil 4.2).
Radyoaktif Atık Yönetimi İlkeleri
Radyoaktif atıkların yönetimi ve bertarafı her yerde ulusal bir sorumluluk olarak ele alınmıştır. Her ne kadar radyoaktif atık yönetimi için değişik ulusal yaklaşımlar olsa da uluslararası iş birliği ile bir dizi temel ilkeler ve yükümlülükler oluşturulmuştur. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA)’nın “Radyoaktif Atık Yönetim İlkeleri” buna bir örnektir.
UAEA’nın “Radyoaktif Atık Yönetim İlkeleri” radyoaktif atıkların aşağıdaki hususlar sağlanacak şekilde yönetilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır:
- Ulusal sınırları da aşan boyutta çevre ve insan sağlığı için kabul edilebilir seviyede bir koruma vardır.
- Radyoaktif atıkların gelecek nesiller üzerindeki etkisi bugün kabul edilen seviyelerden daha büyük değildir ve gelecek nesillere gereksiz yükümlülüklerin bırakılmasından kaçınılmıştır.
- Yükümlülüklerin açıkça belirlendiği ve bağımsız düzenleme için önlemlerin alındığı yasal bir çerçeve oluşturulmuştur.
- Değişik adımlar arasındaki bağımlılıklar hesaba katılarak, atık üretimi mümkün olan en az seviyede tutulmaktadır.
- Atık yönetim tesislerinin güvenliği uygun bir şekilde garanti altına alınmaktadır.
Radyoaktif Atık Yönetimi Uygulamaları
- Radyoaktif atıkların yönetimi için gerekli faaliyetler şu şekilde sınıflandırılabilir:
- Üretilen miktarın en aza indirilmesi,
- Güvenli yönetim ve taşıma sırasında koruma için koşullandırma ve paketleme,
- Ara depolama,
- Nihai Depolama.
Atık miktarını azaltma
İleri görüş ve iyi uygulamalarla mevcut tesislerde üretilen atık miktarı azaltılabilir. Yeni teknolojiler ve tesis tasarımları, bakım gereksinimlerinin basitleştirilmesi gibi önlemlerle zaten atık miktarını azaltmayı hedeflemektedir.
Uygunlaştırma ve paketleme
Katı haldeki düşük ve orta seviyeli atıklar çok küçük hacimlerde yoğunlaştırılabilir. Pratikte sıvı haldeki atıklar gömülemez, katı hale dönüştürülmeleri gerekir. Sıvıdaki radyoaktif elementler filtrasyon yahut iyon değişimi ile ayrıştırılırlar ve sonra kurutularak uygun ortama soğurulurlar yahut beton içinde katılaştırılırlar. Uygunlaştırılan düşük ve orta seviyeli atıklar ara depolama için paketlenir veya çelik kap veya kutularda gömülebilir. Örneğin kullanılmış yakıtın yeniden işlenmesinden meydana gelen metalik atıklar yoğunlaştırılır; sonra da gömme için çelik kaplar içinde betonlanır.
Şekil 4.2. Atık Üretiminin Karşılaştırılması- AB’deki Yıllık Atık Üretimi
Radyoaktif atıkların çelik varillerde depolanması
Kullanılmış yakıtın yeniden işlenmesinden ortaya çıkan yüksek seviyeli atık sıvı haldedir ve normal olarak camlaştırma ile (özel bir cam tipi üretilerek) katı hale getirilir. Seramiğe dayalı diğer atık formları da denenmiştir. Bu atık formları, çok dayanıklı olma ve atıkları uzun süreli sabit tutma özelliklerine haizdir. Yeniden işlenmeyecek olan kullanılmış nükleer yakıt ara depolama ve/veya nihai depolama için özel kaplara yerleştirmenin dışında çok fazla uygunlaştırma önlemi gerektirmez.
Ara depolama
Depolama, atıkların gelecekte yeniden işleme amacına göre farklılık gösterir. Böylece güvenlik için aktif izleme, bakım ve kurumsal kontroller sürdürülmelidir. Depolama yeri hazırlandığı zaman düşük ve orta seviyeli atıklar doğrudan düzenli aralıklarla gönderilebilir. Yüksek seviyeli atık ve kullanılmış nükleer yakıtın ara depolanması, radyasyon ve ısı üretiminin azalmasını sağlar. Atıkların ara depolanması onlarca yıl güvenli olarak sağlanabilir.
Nihai Depolama
Nihai depolama radyoaktif atık yönetiminin son adımıdır. Genellikle bu işlem, geri alma amacı olmaksızın atıkları bertaraf etmek, uzun süre izleme ve gözetmeye gerek görmeden halk ve çevreden güvenli bir şekilde izole ederek muhafaza etmek olarak tanımlanır. Radyoaktif atıklar özel olarak hazırlanmış tesislere gömülür ve radyoaktif olmayan atıklarla karıştırılmaz.
Kısa ömürlü atıklar
Kısa ömürlü, düşük ve orta seviyeli atıklar birçok ülkede muhtelif yerlerde rutin bir şekilde bertaraf edilmektedir (Tablo 4.3); bazı sahalar dolmuş ve kapatılmıştır. Bu tesislerin bir çoğu yüzeye yakın olup genellikle izolasyonu artırmak için depo çukurunun içini beton yahut bazı başka malzeme ile kaplamak gibi basit mühendislik bariyerleri ile donatılmıştır. Atık paketleri arasındaki boşluklar toprak, kil veya beton ile doldurulmuştur. Su sızıntısını en aza indirmek için düşük geçirgenlikli örtüler ve depolama ünitelerindeki suyu dışarı atmak için drenaj sistemleri kullanılmıştır.
Bu önlemler atık paketlerinin ömrü boyunca devam eden radyoaktivitesinin olası yayılmasını önlemeye yöneliktir. Bu önlemlerle birlikte düşük ve orta seviyeli atıkların gömme yerlerinde 100-300 yıllık periyotlar için yeraltı suyunun izlenmesi, erişimlerin kısıtlanması, periyodik bakım ve toprak kullanımında kısıtlamalar gibi aktif ve pasif kontroller uygulanmaktadır. Bu periyottan sonra radyoaktif izotoplar ihmal edilebilir seviyelere kadar bozunmuş olacaktır.
Uzun ömürlü atıklar
Yüksek seviyeli atık veya kullanılmış nükleer yakıt gibi uzun ömürlü atıklar için önerilen çözümler daha zor kanıtlanmaktadır. Yüksek seviyeli atıklar ve kullanılmış nükleer yakıtlar için henüz bertaraf (gömme) işlemi uygulanan bir yer bulunmamaktadır; bununla beraber ABD’de savunma uygulamalarından ortaya çıkan uzun ömürlü atıkların gömülmesi uygulamaları mevcuttur. Bir çok ülke (Belçika, Kanada, Çin, Finlandiya, Fransa, Almanya, Rusya, İspanya, İsviçre, İngiltere ve ABD gibi) uzun ömürlü atıkların gömülmesinin geliştirilmesi yönünde programlar yürütmektedir.
Uzun Ömürlü Atıkların Jeolojik Bertarafı
Uzun ömürlü atıklar için bertaraf kavramı, uzun zaman dilimi zarfında emniyeti ve muhafazayı garanti altına almak için atıkları yerin altına gömmektir (derin jeolojik depolamalar, Şekil 4.3 ve Şekil 4.4). Arzulanan sonuç uzun süre dayanan, çevreye kabul edilemez radyoaktivite salımları olmayan, gelecek nesillere yük getirmeyen ve pasif olarak güvenli bir sistemdir. Günümüzde bu yaklaşımdaki temel husus, jeolojik işlemlerin ve malzeme özelliklerinin dikkate alınan dönem süresince atıkların muhafaza edilmesine yeteceği yönünde kamuoyu güveninin eksik olmasıdır.
Tablo 4.3.OECD Üye Ülkelerinde Düşük ve Orta Seviyeli Atık Depolama Sahaları
Ülke |
Sahalar |
Avustralya |
Mt. Walton East |
Çek Cumhuriyeti |
Richard II |
Bratrstvi |
|
Dukovany |
|
Finlandiya |
Loviisa |
Olkiluoto |
|
Fransa |
Centre de l’Aube |
Almanya |
Morsleben |
Macaristan |
RHFT Puspokszilagy |
Japonya |
Rokkasho |
Meksika |
Maquixco |
Norveç |
Himdalen |
İspanya |
El Cabril |
İsveç |
SFR |
Oskarshamn NPP |
|
Studsvik |
|
Forsmark |
|
Ringhals |
|
İngiltere |
Dounreay; Drigg |
ABD |
Barnwell, South Carolina |
Richland, Washington |
|
Envirocare, Utah |
Jeolojik bariyerler
Gömme için potansiyel jeolojik formasyonlar; yeterli büyüklükteki bir tesisi barındırma ve olası bir radyoaktivite salımını önleme veya makul şekilde azaltma kabiliyetlerinin yanı sıra, uzun süre kararlılıkları dikkate alınarak seçilir. Radyoaktivitenin potansiyel olarak insan çevresine çok muhtemel taşınma yolu olan düşük yeraltı suyu akışı bu konudaki anahtar özelliktir. Araştırılan temel formasyon tipleri tuz, kil ve şeyl gibi sedimenter yapılar, granit gibi kristal formasyonları ve bazalt ve tüf gibi volkanik formasyonlardır.
Mühendislik bariyerleri
Mühendislik bariyerleri, atıkların fiziksel ve kimyasal olarak koruyan doğal bariyerleri tamamlayıcı olarak önceden tasarlanmış bariyerlerdir. Bu bariyerler tipik olarak şunları içerir:
- Cam matris (yüksek seviyeli atık için)
- Yakıt peletleri ve zarf (kullanılmış nükleer yakıt için)
- Çimento ve diğer matris malzemesi (diğer atıklar için)
Bu mühendislik bariyerleri, çelik ve beton atık paketleri ve depolardaki kapların çevresine dolgu malzemesi yerleştirilmesiyle oluşturulur.
Jeolojik çevreye ve özel güvenlik fonksiyonlarına dayanan bir çok kap tasarlanmış ve malzeme önerilmiştir. Mühendislerin tasarladığı bariyerler yeraltı suyunun girişini geciktirmeyi hedeflemiştir. Mühendislik bariyerleri paketlemeden atık sızması gibi pek olası görülmeyen olaylarda atıkların kolayca çözülmesini önleyecek ve çözülebilen atıkların da hareketsizleştirilmesini sağlayacak kimyasal şartları oluşturmaktadırlar.
Performans güvencesi
Jeolojik bertarafın zaman ölçeği insan deneyimini oldukça aştığından ve karmaşık kimyasal ve fiziksel etkileşimler mevcut olduğundan, jeolojik depolama sahasının mevcudiyeti süresince güvenli kalacağının gösterilmesi zordur. Bu amaçla uygun modellerin oluşturulması ve performans değerlendirmesi için gerekli verinin elde edilmesi ana hususlardır.
Jeolojik gömmenin güvenli olduğunun gösterilmesi gereken zaman cetveli konusunda ülkeler arasındaki farklı uygulamalar mevcuttur. Bazı ülkelerde bu süre 10.000 yıl olarak belirlenmiş, bazılarında daha uzun süreler istenmiş, bazılarında da bir limit koyulmamıştır. İleriye doğru gerekli zaman tahmini, gömme tesisinin davranışının hassas bir şekilde tahmininden daha çok güvenliğin niteliksel belirtisine göre yapılır. Büyüklüğün birkaç katı belirsizliğe izin verildiği zaman bile, hesaplanan salımların açıkça kabul edilebilir sınırlar içinde kaldığı gösterilmektedir.
Jeolojik bertarafın uygulanabilir olduğu yönündeki teknik güven, yer altı araştırmaları ile kuvvetlendirilmiş jeoloji, hidroloji, malzeme bilimi ve jeokimya gibi temel bilimsel bilgilerden kaynaklanmaktadır. Çoğunlukla kullanılmış madenlere kurulan laboratuarlar, sahaya özel karakteristiklere ilişkin bilgilerin elde edilmesine ve güvenlik performans güvencesi için kullanılan modellerin testine yardım etmişlerdir (Tablo 4.4). Teknik açıdan güven, uranyum ve diğer radyonüklit madenlerinin doğal konumlarındaki çok uzun zaman ölçeğinde davranışlarının incelenmesi (bu tür doğal anolojilerin gömme koşulları ile mukayese edilmesi) ile de sağlanır. Beraberce ele alındığında bu çalışmalar jeolojik gömmenin zararlı salımları engelleyecek şekilde tasarımlanabileceğini doğrular. Potansiyel olarak önemli salımların olması için çok az ihtimali olan olayları kabul etmek gerekir.
Mevcut derin depolama faaliyetleri
1999’da ABD savunma amaçlı nükleer faaliyetlerden ortaya çıkan uzun ömürlü, ısı yaymayan radyoaktif atıkları New Mexico’da Atık İzolasyon Pilot Tesisinde (WIPP) tuz formasyonu içinde ve toprağın 650m derinliğindeki büyük mağaralarda gömmeye başlamıştır. 2002’de ise ABD detaylı araştırmayı takiben yüksek seviyeli atık ve kullanılmış nükleer yakıt için ulusal depo olarak hizmet vermek üzere Yucca Dağını resmen önermiştir. 2001’de Finlandiya parlamentosu, yerel idarenin ulusal bir gömme tesisine ev sahipliği yapmayı kabullendiği Eurajoki’de, kullanılmış nükleer yakıt için ulusal jeolojik gömme tesisinin yapılması yönünde prensip kararı almıştır.
Taşıma
Radyoaktif atıkların hacimlerinin nispeten küçük olması ve uzun süre izolasyon gerektirmesi nedeniyle, genel olarak bu atıklara merkezileştirilmiş ara depolama ve nihai depolama uygulanmaktadır. Bu durum kullanılmış yakıtın veya atığın belirlenmiş yerlere taşınmasını gerekli kılmıştır. Endüstride ve tıbbi uygulamalarda kullanılan radyoaktif maddelerin de tedarikçi ve kullanıcı arasında taşınması gereklidir.
Radyoaktif maddelerin güvenli taşınması öncelikle ulusal bir sorumluluktur. Bununla birlikte 60 civarında ülke UAEA’nın, taşıma uygulamalarının uyumunu ve standardizasyonunu sağlayan “Regulations for the Safe Transport of Radioactive Material (Radyoaktif Maddelerin Güvenli Taşınması için Düzenlemeler) ” ini uygulamaktadır. İlave olarak Uluslararası Sivil Havacılık Organizasyonu (188 sözleşmeli taraf) ve Uluslararası Denizcilik Organizasyonu (162 üye ülke) deniz ve hava taşımacılığında UAEA'nın bu prensiplerini uygulamayı zorunlu kılmışlardır. Bu düzenlemeler, ne şekilde taşınırsa taşınsın güvenliğin radyoaktif maddenin paketlenmesine bağlı olduğu temel prensibini içerir. Bazı aşamalarda olası trafik kazalarında bu prensip, paketler şiddetli kazalara karışsa bile herhangi bir radyolojik sonuçların önlenmesini sağlar.
Tablo 4.4. Yeraltı Laboratuvarlarına Örnekler
Ülke |
Sahalar |
Belçika |
Mol/Dessel: 1984’den beri sahada özel araştırmalar |
Finlandiya |
Olkiluoto:1992’den beri sahada özel araştırmalar |
Fransa |
Bure: Laboratuvar yapımı 2002’de başlamıştır |
Almanya |
Asse: 1965’den beri sahada özel araştırmalar |
Gorleben:1985’den beri sahada özel araştırmalar |
|
Japonya |
Mizunami: 2002’den beri sahada özel araştırmalar |
Horonobe 2001’den beri sahada özel araştırmalar |
|
İsviçre |
Grimsel: 1984’den beri sahada özel araştırmalar |
Mont Terri:1995’den beri sahada özel araştırmalar |
|
ABD |
Yucca Mountain, Nevada:1993’ten beri sahada özel çalışmalar |
Gereksinimler ve kontroller maddenin arz ettiği tehlikeyle orantılıdır. Örneğin, bazı tıbbi izotoplar mukavva paketlerde taşınabilir; içindeki radyoaktif malzeme miktarı sınırlandırılmış olmasına rağmen, paketlerin görülebilir şekilde taşıma etiketleri ile etiketlenmesi, taşıma paketlerinin sertifikalı olması ve taşıyıcının gerekli dokümantasyona sahip olması gerekmektedir. Diğer taraftan kullanılmış nükleer yakıt veya yüksek seviyeli atık, şiddetli kaza şartlarında halkı korumak ve ciddi kaza koşullarında radyolojik sızıntısının oluşmamasını temin etmek için yüksek derecede sağlamlığa ve güvenilirliğe sahip olan kaplarda taşınmalıdır (Şekil 4.5).
Şekil 4.5. Tipik Yüksek Seviyeli Atık (YSA) Taşıma Kabı
ABD 1970 ve 1980’lerde nükleer yakıt taşıma kaplarının gerçek yaşamdaki kaza şartlarına maruz kalmasının etkilerini saptamak için bir dizi testler gerçekleştirmiştir. Bu testler şunları içermektedir:
- Taşıma kabı yüklü bir kamyonun ön gerilmeli beton duvara 130 km/h hızla çarpması,
- Bir traktör römorku üzerinde bulunan kaba 130 km/h hızla hareket eden bir lokomotifin çarpması,
- Bir kabın 600m yükseklikten bırakılarak sert zemine 380 km/h hızla çarpması.
1984’te İngiltere’de yapılan benzer testler gibi bütün bu testlerde taşıma kabı sağlam olarak kalmış, daha sonra yapılan muayenelerde radyoaktivite salımının olmadığı görülmüştür.
Güvenlik kaydı
Her sene dünyada bir çok formda radyoaktif madde ve atık paketleri nakledilmekte ve çok nadiren istenmeyen olaylar meydana gelmektedir.Örneğin, Fransa’da yıllık yaklaşık 300.000 buna benzer nakil gerçekleştirilmekte, bunun 15.000’i nükleer yakıt çevrimi ile ilgili olup 750’si taze/kullanılmış yakıt veya yüksek seviyeli atık içermektedir. 1975-97 periyodunda ortalama yılda, taşıma kabının kirlenmesi gibi lokal etkileri olan yalnız bir olay olmuştur. Dünyada 1971’den beri tren, kamyon ve gemi kullanarak 20.000’nin üzerinde kullanılmış nükleer yakıt ve yüksek seviyeli atık nakli gerçekleştirilmiştir ve bu nakillerde taşınan toplam malzeme ağırlığı 50.000 ton ve kat edilen mesafe 30 milyon kilometredir. Taşıma kabının yarıldığı veya radyoaktivitenin salındığı bir kaza yaşanmamıştır.
Sosyal ve Politik Hususlar
Radyoaktif atık yönetimi, gömme tesislerinin olmadığı yönündeki algılamadan dolayı, bazen nükleer enerjinin “yumuşak karnı” olarak adlandırılır. Bugünkü ve gelecek nesilleri herhangi bir riskten koruma yönündeki stratejide, sosyal ve politik güveni sağlamada zorluklar yaşanmaktadır.
Teknik uzmanların, yüksek seviyeli radyoaktif atığın insan ortamından derin jeolojik ortamlara gömülmesi ile uzaklaştırılmasının etik ve çevresel olarak uygun, teknolojinin çok iyi gelişmiş ve güvenilebilir olduğu hususunda itimadı vardır.
Bununla beraber bir çok kişi bu güveni paylaşmamaktadır. Halkla iletişim hala nükleer enerjinin önündeki en büyük problemlerden biridir. Bununla beraber uzun ömürlü radyonüklit gömme tesisinin topluma yüklediği riskin azaltılması, halkın bir kesiminin zihninde etik olarak tatmin edici olmayan, sonraki nesillere bir çeşit yük olduğu şeklinde algılanmaktadır. Diğerleri, bu düşük düzeydeki riskin fiziksel koşulları ve teknik kapasitelerini öngöremeyeceğimiz nesillere aktarılmasının, gelecek nesillerin yüklenmesi gereken risklerin ölçeğinde, ihmal edilebilir olacağını düşünme eğilimindedir. Her halükarda bu felsefi anlaşmazlık, radyoaktif atıkların bertarafına ilişkin çözümleri engellemektedir. Radyoaktif atıkların var olduğu ve bir noktada çözüm konusunda karar verilmesi gerçeği ortadadır.
Atık bertarafı ile ilgili günümüzde tartışılan diğer hususlar; nihai gömme için beklerken ortaya çıkan uzun süre depolama ihtiyacı, gömme işleminin tersinirliğine izin verilmesi ve bir çok ülkeye hizmet veren gömme tesislerinin kurulması gibi konulardır.
Uzun süreli depolama
Yüksek seviyeli atık ve kullanılmış nükleer yakıtın, yakın vade için gömülmesinin alternatifi yer üstünde uzun süre depolamadır. Bunun genellikle teknik olarak uygulanabilir olduğu bilinmektedir ve aslında mevcut uygulamayı yansıtmaktadır. Bununla birlikte uzun süre depolamaya genellikle “en iyi ikinci” çözüm gözüyle bakılmaktadır. Sahadaki emniyetin sağlanması ve çevresel gözetime olan gereksinim, maliyeti arttırmaktadır. Depolama tesislerinin yıpranması ve atık paketlerinin periyodik değişim ihtiyaçlarından kaynaklanan maliyet ve riskler gelecek nesillere yüklenmektedir; ve bu seçenek eninde sonunda karar verilmesi gereken atık bertarafı sorununu açık bırakmaktadır. Bununla birlikte bu seçenek, orta vadeli veya yarı-kalıcı olarak uygulanabilir bir yöntem olarak mevcuttur.
Tersinirlik
Maliyet ve risk gibi hususlar açısından uzun süreli depolama kavramı ile yakından ilgili olan bir husus, daha önce yerleştirilmiş olan atığın geri alınması yoluyla gömme işleminin tersinmesine ilişkin önlemlerdir. Bu işlem teknik olarak uygulanabilir görülmektedir; fakat azami izolasyonu sağlama amacıyla bir çakışma olabilir. Ayrıca, gömmenin ikinci adımı için gelecekte mali önlemler gerektirebilir. Bununla beraber geri alınamayacak adımları erteleyerek, bütün atıkların yerleştirildiği ve azami pasif güvenliği sağlamak için gömme tesisinin mühürlendiği nihai düzene doğru aşamalı bir yaklaşımın uygulanması teknik olarak mümkün olabilir.
Uluslararası depolar
Jeolojik gömme gerektiren atık miktarı, birden fazla ülkeye hizmet eden bir gömme tesisi fikrini prensipte cazip kılacak kadar azdır. Özellikle bir gömme tesisi geliştirme maliyetinin büyük yük olduğu veya jeolojik ve çevresel açıdan zor koşullara sahip ülkeler için bu kavram cazip olabilir. Çalışmalar, uluslararası bir gömme deposunun geliştirilmesinde teknik ve çevresel itirazların pek olmayacağını göstermektedir. Bununla beraber, saha seçimi ile ilgili etik ve politik problemler ve başka bir ülkenin atığının halk tarafından kabul edilmesindeki isteksizlik, en azından yakın bir gelecek için bu kavramın geliştirilmesindeki temel engeller olarak ortaya çıkmaktadır.